Yenişehir’de son ayların en çok konuşulan işletmelerinden birisi şüphesiz Gawatt Coffee Shop.
Marka sahibi İbrahim Asi’yi Sultan-Ser kurabiye fabrikasında genel müdürlük yaptığı dönemden tanırım. Ülkenin büyük holdinglerinde yöneticilik yapmış son 7 yıldır ilçemizde çalışan vizyonlu bir kardeşimiz. Kendisiyle engelli çocuklarımız için sosyal sorumluluk projeleri yapmışlığımız olmuştu. Bu nedenle kendisi ile sizler için bir söyleşi yapmak istedim. İlginç bir ismi olan marka nasıl doğdu, hayalleri, beklentileri neler bunları Yenişehirli genç girişimci kardeşimiz ile konuştuk.
-Marka isminden ötürü dikkat çekici ve çok konuşuluyor. Hikayesini bir de senden dinleyelim.
– Gawatt Coffee Shop markası Moskova’da popüler şubeleri bulunan uluslararası bir take away (al-götür) konsept markaydı. Uzun yıllar önce sosyal medyada mizah sayfalarında popülerken görmüştüm. Ülkemizde distribütörlük alma imkanı olsa isminden ötürü hem dikkat çekeceğini hem de sosyal medyada mizah konusu olacağını biliyordum. 2016 yılında marka hızlı büyüme ile şube arttırırken iflas etti. 2021 yılında markayı ben aldım.
-Fakat sen kurabiye markası olarak kullandın diye hatırlıyorum.
– Ben markayı aldığımda kurabiye fabrikasında genel müdürdüm. Asıl uzmanlığım o alandaydı. İşimden ayrılmadan eski patronum Serkan BOYALI’nın da desteği ve izni ile butik olarak cookie formunda el yapımı tereyağlı ürünleri kendi markama ürettirip Trendyol üzerinden mağazamda satmaya başladım. Markanın tüm paketli gıda ürünleri hakları bende. Ürünlerin kaliteli olması ve marka adının mizahi değeri olması sayesinde marka değeri çok hızlı yükseldi. Google arama trafiğinde Gawatt markası kimin, nerede, gerçek mi gibi aratmalar ciddi rakamlara ulaştı. Gawatt markası 2014 yılında tasarım ödülü almış bir marka. Bu sebeple web aramalarında genelde kahve bardakları ve take away mağazalar ön plana çıkıyordu. Sonrasında senin kafen nerede? Kahve markasını almışsın neden kafe açmıyorsun gibi talepler gelmeye başladı.
-Twitter’da ciddi bir popülerliğin var sanırım.
-Küçük çaplı takipçi kitlem var. Bu markalaşma sürecinde iş insanı kimliğim de ön plana çıktı. Takipçilerimle organik bir bağım var. Ulaşılabilen, muhatap alan, fikirlere saygı gösteren ve gerektiğinde uygulayan samimi bir iletişimim var. Bunun dışında genelin uyguladığı kurumsal kimlik harcamaları yapmıyorum. Plazada lüks ofis kurup, sosyal medya ajanslarıyla anlaşıp harcama yapmıyorum. Macbook başında çalışan, şirket aracıyla pazarlama yapan bir ekibim yok. Bu konuda bazen eleştiri aldığım oluyor ürün çekimlerini profesyonel yaptır, sosyal medya hesaplarını aktif kullan gibi. Fakat benim farklı bir iş anlayışım var. Ben tüm bu saydığım kurumsal kimlik harcamaları yapmadan en kaliteli ürünü en uygun fiyata tüketiciye ulaştırıyorum. Markamın yükselişi mutlu müşterilerimizin pozitif yorumları üzerinden devam ediyor.
-Peki kurabiye dışındaki coffee shop markanda da bu şekilde devam edecek misin? Diğer franchise veren büyük markalar reklam için ciddi harcamalar yapıyor. İlk şubesini yeni açmış biri olarak sosyal medya harcaması yapmadan sesini duyurabilmek mümkün mü?
-Bence mümkün. Ben, nasıl olsa sosyal medyada dikkat çeken bir markam var bunu ticarete dökeyim mantığıyla bu yola çıkmadım. Bu işi en iyi yönettiğini düşündüğüm ve 100’ün üzerinde mağazası olan 5-6 markayı incelemeye aldım. Önce şube açacak gibi fake başvuru yaparak operasyonel işleyişlerini inceledim. Sonra bu markalardan bayilik almış yatırımcılarla konuşup nelerden memnun ve nelerden şikayetçi olduklarını not ettim. Markaların şubelerinin tek tek google olumsuz yorumlarının analizini çektirdim ve kendi planımı oluşturdum. Soruya gelecek olursak ajanslara harcama yapmadan sesimi duyurabilirim. Çünkü en popüler markadan daha kaliteli ürünler kullanıyorum ve bunu %25-30 daha uygun fiyata satıyorum. Yatırımcı gözünden daha sade bir operasyonel işleyişe sahibim ve en az maddi çıkar gözeten markayım diyebiliriz. Bu sayede hem mutlu tüketicinin hem de bayilik almış mutlu yatırımcının referans olacağı, reklam yerine birebir deneyimlemiş kişiler üzerinden ilerleyen bir markalaşma sürecim var.
-Marka isminden ötürü bir tepki veya linç yeme durumun oldu mu hiç?
-Genelde herkesin aklına ilk olarak tepki alacağı geliyor fakat hiç yaşamadım. Markam, şark kurnazlığıyla bir harf değiştirip dikkat çekmek üzere kurulmuş bir marka değil. İflas etmiş uluslararası bir markayı eksiden alıp yerli sermayeye kazandırdım. Bugün 30 milyon teklif veren Katarlı yatırımcı var. Benim penceremden yerli ve milli sermayeye kazandırılmış bir başarı hikayesidir. Kimsenin ne dediğini önemsemeden kendi inandığım yolda devam ediyorum.
-Peki ilk şubeyi Yenişehir’de açmanın özel bir nedeni var mı? Mekan çok güzel görünüyor. Aynı mekanı büyük şehirde popüler bir lokasyonda açabilirdin.
-Büyük markaların bayilik verirken lokasyon ile ilgili çok ciddi kriterleri var. Bu yüzden genelde varlıklı insanların yaşadığı elit noktalarda mekanlar artarken düşük gelirlilerin yaşadığı lokasyonlara pek yatırım yapılmıyor. Bu yüzden şubeyi ilçeye açtık. Benim fiyatım zaten popüler markalar kadar yüksek değil. Ben ilçelerin veya dar gelirli insanların yaşadığı lokasyonların da böyle bir sosyalleşme alanı ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Arkadaşım Gökhan ÇELEBİ hem markamın destekçilerinden olup hem de Yenişehir şubesinin ortağıdır. İlerleyen süreçte kendi sermayem ile kendi bünyemde açacağım veya yakın çevremden arkadaşlarımın açacağı şubeleri de diğer markaların hor gördüğü, bayilik vermediği veya kâr getiremeyeceğini düşündüğü lokasyonlarda açmaya devam edeceğim.
